Felsefe, genel yahut yüzeysel tanımlamalar bir kenara bırakıldığında, bütünüyle insan zihninin işlevini harekete geçiren ve birtakım olayları düşünmeye zorlayan ucu bucağı sonsuz bir gerçeklik, bir kavram, bir oluşumdur.
Uzun yıllardan beri süregelen dünyayı, ölümü yahut büsbütün idrak ettiğimiz her şeyi anlamlandırma girişimleri, insanı, daha açığı düşünen bir varlık olarak bizleri felsefe yapmaya hem mecbur bırakmış hem de içten içe teşvik etmiştir.
Felsefe ile Hayatınızı Besleyin.
Gördüğümüz, işittiğimiz, tahayyülünü gerçekleştirebildiğimiz yahut diyalog esnasında karşı tarafa aktarabildiğimiz her gerçeklik, her olay, bizler açısından düşünülmesi, anlamlandırılması ve çözümlenmesi gereken mevzular halinde dünya hayatının kuralı haline gelmiş şekillerdedir.
İşte tüm bu kabulü hakkında çok da fikir ayrılıklarına düşmediğimiz olaylar içerisinde felsefe, hiçbir ayrım fark etmeksizin tüm bir insanlığın tutunacağı bir dal olmuş, hatta kimimizin hayatı, kimimizinse bütünüyle kendisi haline gelmiş bir seviyeye erişmiştir.
Düşünmeli,çözümlemeli, olduğu gibi ele alıp olduğu gibi kabul etmemeli, eleştirel açılardan bakmalı ve hiçbir şekilde bu girişimleri yapmaya çekinmemeliyiz. İçerisinde bulunduğumuz hayatın çelişkilerle, bilinmezliklerle, açığa kavuşturulmayı bekleyen olaylarla harmanlanmış olduğunu unutmamalı, bu olaylar karşısında da olabildiğince doğru yolları bulmaya çabalamalıyız.
Çok da yabancı olmadığımız, insan doğası gereği kendisinden haberdar olmasak dahi kendisiyle iç içe bulunduğumuz felsefeyi hayatlarımızda bir yere sokmalı, onu kullanarak, onun açtığı yollardan yürümeye çabalayarak elimizden geldiğince kendimizce bir hayat temeli oluşturmalıyız.
Elbette ki alanı gereği hiçbir şekilde sınırlandırılması mümkün olmayan felsefe gibi bir gerçeklik içerisinde de çözümlemeler yapmak gereklidir. Kimimizin yakınlık duyduğu alan ahlak, kimimizin bilim, kimimizin sanat olabilir. Bu örnekler artacağı gibi tüm bu örneklerin sonunun geleceğini düşünmek de pek tabi zor olacaktır; ve bu alanların bütününü kapsayan felsefe, anlaşılacağı üzere uzmanlık yahut yakınlık alanlarına ayrılarak ele alınmalıdır.
Aksi takdirde zaten anlaşılması ve detaylandırılması kolay olmayan böylesi bir alan tam anlamıyla anlaşılamayacak, genel bir kanı olarak da akıllarımıza geleceği üzere pek çoğumuzun boş olarak tabir ettiği bir tanımlamaya maruz kalacaktır.
Felsefe hayatımız içerisinde ne kadar olmalı, onunla olan bağımız hangi seviyelerde boy göstermeli?
Dünya gibi tanımlanması, bütünüyle anlamlandırılması tam olarak yapılamayan, her geçen saniye farklı gerçekliklerle karşımıza çıkan böylesi bir ortam da elbette ki hiçbir olay hakkında kesin hükümler getirilmesi mümkün değildir; ancak belki de tüm bu imkansızlık olarak nitelendirdiğimiz tanımlama içerisinde kesin olarak söylenebilecek bir şey vardır ki, o da bütünüyle felsefeyle olan alakamızın öyle ya da böyle var olması gerektiğidir; çünkü felsefenin bizlere kattığı maddeleri sıralamak, belki de hiç de sonu gelmeyen müthiş bir silsilenin temelini atmak demektir.
Onunla olan bağımızın şekli, kuvveti, bütünü elbette ki her insanın farklı bir yapıda olmasından ötürü ayrımlar gösterecektir; ancak yapılması yahut unutulmaması gereken nokta, anlaşılacağı üzere öyle ya da böyle onunla olan bağımızı oluşturmak, en azından “Felsefe benim hayatımda var!” diyebilmektir.
Felsefeyle olan alakamı nasıl başlatabilirim? Felsefe gerçekliğini hangi yolları kullanarak hayatıma dahil edebilirim?
Pek çok alandan yahut pek çok hayat meselesinden de aklımıza geleceği üzere herhangi bir şeyin ne olduğunu araştırmadan önce genel itibariyle o şeyin tarihini bilmek gereklidir. İşte tam da bu noktada, çeşitli kaynaklardan, daha ziyade Ahmet Arslan, Ahmet Cevizci vs. gibi değerli felsefe tarihçilerimizin de katkılarıyla felsefenin tarih içerisinde hangi olaylarla şekillendiğini öğrenmek, onunla olan alakamızı kurabilmek için belki de en makul yol olacaktır.
Kısım kısım çeşitli filozofların yahut düşünürlerin birinci el kitaplarından faydalanmak da başlangıç olarak atılabilecek yollardan biri olarak düşünülse de, temel itibariyle her birinin fikirlerini yahut felsefeye olan katkılarını öğrenmek, en azından detaysız da olsa kimin ne olduğunu bilmek, felsefeyi hayatımıza sokmak, onunla olan bağımızı kurabilmek için kabul edilebilir bir girişim olacaktır.
